Sıkça Sorulan Sorular


  • Meme kanseri nedir? Çeşitleri nelerdir?

    Kanser bir dokudaki hücrelerin kontrolsüz biçimde çoğalması ve köken aldığı dokudaki diğer hücrelerden giderek farklılaşmasıdır. Bu farklılaşma ve çoğalma hızı ne kadar yüksekse kanser o kadar saldırgan demektir. Çoğalan ve başkalaşan bu hücreler bir kitle oluştururlar ve bir süre sonra kan, lenf ya da direk yayılma yoluyla başka dokulara da yayılırlar (metastaz).

    Meme kanseri ise meme dokusu içindeki süt bezlerinden veya sütün meme başına iletilmesini sağlayan kanalları döşeyen hücrelerden gelişen kanserdir. Meme kanseri geliştiği hücreye göre duktal veya lobüler olmak üzere başlıca iki tipe ayrılır. Duktal kanserler daha sık görülen meme kanseri tipidir. Bunun yanında geliştiği hücre dışına yayılım gösteren (invaziv) ve göstermeyen (in situ) olmak üzere farklı bir sınıflama da yapılabilir.

    Meme kanserlerinin yüzde 15-30'u yayılım göstermeyen insitu tiptir. İnsitu kanserler özellikle mamografinin yaygınlaşmaya başlamasıyla daha sık görülmeye başlamıştır. Lobüler ve duktal insitu kanser olarak iki farklı tipi vardır. Lobüler insitu kanser, meme kanseri riskini 8-10 kat arttıran bir durumdur. Duktal insitu kanser ise klinik olarak fazla bulgu vermez ve çoğu kez mamografide ufak noktasal kireçlenmeler şeklinde ortaya çıkar.
  • Dünyada görülme sıklığı nedir?

    Meme kanseri, tüm dünyada en sık rastlanan kadın kanser türüdür. Kadınlarda görülen kanserlerin %23'ünü meme kanseri oluşturmaktadır. Kansere bağlı ölümlerde ise akciğer kanseriyle birlikte ön sırada yer almaktadır. Ancak meme kanserinin görülme sıklığı coğrafi farklılıklar göstermektedir.

    ABD, Kuzey Avrupa ülkeleri ve Avustralya gibi sosyoekonomik seviyesi yüksek ülkelerde (Japonya istisna) meme kanserinin görülme sıklığı yüksek iken, Doğu ve Orta Afrika'da hemen hemen 5 kat daha azdır. Avrupa'da da hastalık kuzeyden güneye ve batıdan doğuya gidildikçe daha az görülmektedir. Meme kanserinin görülme sıklığındaki bu farklılıklar yaşam tarzına, çevresel faktörlere ve menapoz sonrası hormonal tedavinin gelişmiş ülkelerde daha sık kullanılmış olmasına bağlanmaktadır.

    Ülkemize ait sağlıklı veriler olmamakla birlikte 2001 yılında yayınlanan bir çalışmaya göre İzmir Bölgesi'nde meme kanseri sıklığı yüz binde 24,4'dür. Ancak ülkemiz için dikkat çeken bir konu meme kanseri tanısının konulma yaşıdır. Gelişmiş ülkelerde meme kanseri tanısı konulan hastaların yaklaşık yüzde 10'u 40 yaş altındayken, ülkemizde bu oran yüzde 20 civarındadır.
  • Kanserde erken tanı neden önemli?

    Kanserde erken tanı, hastalığı ortaya çıktığı dokuya sınırlıyken yani başka bir dokuya yayılmamışken yakalamaktır. Meme kanseri için ise erken tanı hastada herhangi bir şikâyet ya da kitle oluşmadan, kitle oluştuysa koltuk altındaki lenf bezlerine veya daha uzak organlara yayılmadan tespit edebilmektir. Bu aşama da kitlenin en fazla 1-2 cm boyutlarındayken yakalanması demektir.

    Erken tanı, hastalığa bağlı ölümlerin azaltılmasını sağladığı için önem taşımaktadır. Henüz bir kitle oluşmadan tanı konulan hastalarda 5 yıllık sağ kalım oranı yüzde 93, 2 cm'den küçük kitlelerde ise yüzde 88'dir. Ancak hastalığın ileri evrelerinde bu oranlar yüzde 40 seviyelerine, metastaz varlığında ise yüzde 15'e kadar düşmektedir. Erken tanı için toplumda meme kanseri farkındalığını arttırarak, risk faktörleri konusunda insanları bilinçlendirmek ve tarama programlarını yaygınlaştırmak gerekmektedir.
  • Risk faktörleri nelerdir?

    Meme kanseri, bazı özellikleri taşıyan kadınlarda daha sık ortaya çıkmaktadır. Biz bunlara risk faktörleri diyoruz. Mesela yaş ilerledikçe meme kanserinin görülme sıklığı artmaktadır. Ya da genetik yatkınlığın söz konusu olması önemlidir. Meme kanseri tanısı konulan hastaların yaklaşık yüzde 5-10'unda genetik yatkınlık vardır. Bu hastalarda BRCA 1 ve 2 genleri ile p53 gibi diğer bazı genlerde mutasyon denilen bozulmalar ortaya çıkmaktadır.

    Bu bozulmalar meme ve yumurtalık (over) kanseri gelişim riskini ciddi anlamda arttırmaktadır. Kişisel meme kanseri öyküsü de bir risk faktörüdür. Daha önce bir memesinde kanser tespit edilen hastaların diğer memesinde kanser gelişme riski, diğer kadınlara göre 3-4 kat fazladır. Göğüs bölgesine uygulanmış radyasyon öyküsünün olması da dikkat edilmesi gereken bir etkendir.

    İlk adet ve menapoz yaşı yani östrojen ve progesteron hormonlarına maruz kalma süresinin uzaması meme kanseri riskini arttırmaktadır. Doğurganlık öyküsü de önem taşır. Erken yaşta özellikle 20 yaşından önce ilk doğumunu yapmış olmak meme kanseri riskini belirgin derecede düşürmektedir. Diğer taraftan hiç doğurmamış olmak veya 30 yaşından sonra ilk doğumunu yapmak riski 2 kat arttırmaktadır. Ayrıca menapozda ortaya çıkan şikâyetler nedeniyle uygulanan hormon yerine koyma tedavisi (hormon replasman tedavisi) meme kanseri olasılığını arttırmaktadır.

    Obezite de bir risktir. Fiziksel aktivite önemli bir etkendir. Düzenli egzersiz yapan kadınlarda meme kanseri riskinin yapmayan kadınlara göre anlamlı derecede düşük olduğu çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. Alkol ve doğum kontrol hapı kullanımı ise meme kanseri riskini arttıran diğer faktörlerdir.
  • Meme kanseri erkeklerde de görülür mü?

    Meme kanseri esas olarak kadınları etkileyen bir hastalık olmakla birlikte, çok daha nadir olarak erkeklerde de görülebilir. Bir erkekte meme kanseri oluşma riski binde 1’dir. Yani bin erkekten birinde hayatı boyunca meme kanseri gelişir.
  • Meme kontrolleri ne zaman, hangi yöntemlerle ve ne sıklıkta yapılmalı?

    Meme kontrollerine başlamak için kabul edilmiş standart bir yaş yoktur. Ancak 20 yaşından sonra her kadının ayda bir kez kendi kendine meme muayenesi yapması, üç yılda bir de kontrol amaçlı bir hekime müracaat etmesi önerilmektedir. Kendi kendine muayene için en uygun dönem her âdetin bitiminden sonraki 3.-5. günlerdir.

    Bu muayenede şüpheli bir bulgu tespit edilmesi halinde hemen bir hekime (tercihan genel cerrahi uzmanına) müracaat edilmelidir. Meme kanserine yönelik taramalar elle muayene, mamografi ve gerekirse ultrasonografi veya manyetik rezonans (MR) gibi ek görüntüleme yöntemlerinden oluşmaktadır. Meme kanseri taramaları, ailesinde meme kanseri hikâyesi olan kadınlarda en geç 30, diğer kadınlarda 40 yaşında başlamalıdır.

    Ben hastalarıma 40-49 yaşları arasında 2 yılda bir, 50 yaşından sonra her yıl mamografi çektirmelerini öneriyorum. Mamografi cihazının dijital olması tercih sebebi. Bu şekilde hem görüntü kalitesi artmakta hem de alınan radyasyon oranı yaklaşık 1/3 oranında azalmaktadır. Ancak meme kontrolü adı altında sadece mamografi ve/veya ultrasonografi çekmek yeterli değildir. Çünkü her yöntemin kendine göre zayıf noktaları bulunmaktadır. Meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 5-10'unda mamografi ile tanı konulamamakta, ancak elle muayene ile tümör tespit edilebilmektedir. Elle muayene en geç yılda bir yaptırılmalıdır.
  • Meme kanserinde metastaz riski nedir?

    Meme kanseri tanısı konulan hastaların yaklaşık yüzde 5-10'unda tanı sırasında uzak organlara metastaz vardır. Bunun yanı sıra daha erken evrede yakalanan ve tedavi uygulanan hastaların yaklaşık yüzde 30'unda zaman içinde metastaz gelişebilir.

    Meme kanseri en çok kemiklere metastaz yapma eğilimindedir. Daha az sıklıkla karaciğer, akciğer, göğüs zarı, beyin ve yumuşak dokular da meme kanserinin metastaz yapabileceği organlardır. Memedeki tümörün boyutu ne kadar yüksekse, metastaz yapma riski de o kadar artmaktadır. 5 cm çapındaki bir tümörde tanı sırasında metastaz bulunma riski yüzde 60'dır.
  • Tedavi yöntemleri nelerdir?

    Meme kanseri tedavisini, evreye göre değişmekle birlikte esas olarak cerrahi tedavi, ilaç tedavisi (kemoterapi), hormon tedavisi ve ışın tedavisi (radyoterapi) oluşturmaktadır. Cerrahi tedavide farklı yöntemler uygulanmakla birlikte; kanserin türü, memedeki yayılımı ve tümör/meme dokusu arasındaki orantıya bakılarak, uygun olan hastalarda meme koruyucu cerrahi daha çok tercih edilen yöntemdir. Bu yöntemde kanserli doku yeterli sağlam cerrahi sınır elde etmek kaydıyla çıkarılmakta ve meme dokusunun kalanına dokunulmamaktadır.

    Meme koruyucu cerrahi uygulanacak hastalarda nüksleri önlemek için radyoterapinin de eklenmesi şarttır. Meme dokusunu korumanın uygun olmadığı hastalarda tüm meme dokusunun çıkarılması (mastektomi) işlemi yapılmaktadır. Meme kanserinin cerrahi tedavisinde hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, hastalık en sıklıkla koltuk altındaki lenf bezlerine yayılım gösterdiği ve lenf bezlerinin durumu evreyi belirlemede önem taşıdığı için, koltuk altındaki lenf bezlerine yönelik bir inceleme de şarttır.

    Eskiden meme kanseri tanısı konulan bütün hastalarda koltuk altındaki lenf bezleri çıkarılmaktaydı. Ancak hastaların önemli bir kısmında lenf bezlerinde tutulum olmadığından bu işlem ağır bir girişim olmaktaydı. Bu nedenle son yıllarda tümör hücrelerinin bulunması en muhtemel lenf bezlerinin (sentinel – bekçi lenf bezleri) tespit edilerek, bunların çıkarılması ve ancak bunlarda tutulum olması halinde diğer lenf bezlerinin de çıkarılması işlemi yapılmaktadır.
  • Onkoplastik meme cerrahisi nedir?

    Meme kanserinin cerrahi tedavisinde birçok hastada meme dokusunun tamamının ya da önemli bir kısmının çıkarılması gerekmektedir. Ancak meme dokusunun kaybı ve beden bütünlüğünün bozulması birçok kadında ciddi psikolojik etkilere yol açmaktadır.

    Bu durumun önlenmesi amacıyla onkolojik cerrahi ve plastik cerrahi prensipleri kullanılarak hastalarda eş zamanlı veya iki aşamada yeni meme dokusu yapılmaktadır. Bu amaçla hastanın kendi dokuları kullanılabileceği gibi , bazen implant denilen protezlerde kullanılmaktadır. Onkoplastik meme cerrahisi günümüzde daha fazla tercih edilen cerrahi tedavi yöntemi haline gelmiştir.
  • Tedavinin yan etkileri nelerdir?

    Kemoterapi, kanserli hücreleri öldüren ilaçlarla yapılan bir tedavidir. Genellikle aynı anda birkaç ilacın uygulanmasıyla yapılmaktadır. Kemoterapi vücutta kanserli hücreler yanında bazı sağlıklı hücreleri de etkilediğinden, bulantı, kusma, iştahsızlık, saç dökülmesi gibi bazı yan etkilere de sebep olmaktadır. Hormon tedavisi, meme kanseri hücrelerinde östrojen hormonuna duyarlılık olması halinde uygulanan bir tedavidir.

    Bu tedavide amaç; hormon algılayıcıları içeren tümör hücrelerinde östrojenin etkisinin kaldırılarak, kanser gelişiminin önlenmesidir. Bu tedavi genellikle 5 yıl süreyle uygulanmaktadır. Işın tedavisi, meme ve koltukaltı bölgesine yapılan ve cerrahi sonrası geride kalma olasılığı bulunan hücreleri yok etmeye yönelik bir tedavidir. En sık yan etkisi halsizlik, uygulama alanında kızarıklık ve ciltte renk değişikliğidir.
  • Hastalığın görmezden gelinmesi nelere yol açar?

    Memesinde şüpheli bir bulgu fark ettiği halde doktora başvurmayan, çeşitli sebeplerle tedavisini geciktiren veya tedaviyi reddeden hastalarla az sayıda olmakla birlikte karşılaşabiliyoruz. Bu durum tanı ve tedavinin gecikmesi, dolayısıyla hastanın yaşam süresinin kısalmasına yol açabilir.

    Bu nedenle hastaların memelerinde anormal bir bulgu fark ettikleri anda gecikmeden doktora başvurmaları büyük önem taşımaktadır. Ancak daha da önemlisi düzenli kontrolleri aksatmayarak, gelişebilecek bir problemi çok erken dönemde yakalayabilmektir.
  • Meme kanseri tanısı konulan hastanın tepkisi nedir?

    Kanser tanısı konulan hastaların çoğunda önce bir inkâr (hastalığı kabul etmeme, yok sayma), daha sonra öfke ve tepki (neden benim başıma geldi?) dönemleri görülmektedir. Zamanla bu duyguların yerini hastalığı kabullenme almaktadır. Kanser tanısı konulan hastanın ve yakınlarının yaşamı çoğu kez ciddi değişikliklere uğramaktadır.

    Ancak meme kanseri tedavisinde özellikle son yıllarda gelişen yeni ilaçların eklenmesiyle sağlanan yüksek başarı oranları, hastaların kabullenme evresine geçişlerini hızlandırmaktadır. Şüphesiz burada kişisel özelliklerin yanı sıra ailenin, çevrenin ve sağlık hizmeti sunanların psikolojik desteği büyük önem taşımaktadır. Bu durumla kolay baş edemeyen hastalarımıza gerektiğinde psikolojik desteğin verilmesi de tedavi sürecini ciddi anlamda etkilemektedir.
  • Annesi ve teyzesinde meme kanseri olan sağlıklı bir kadında meme kanserine yakalanma riski nedir?

    Annesi ve iki teyzesinde meme kanseri öyküsü olan sağlıklı bir kadında meme kanserine yakalanma riski yüksek olduğundan koruyucu amaçlı meme dokusunun çıkarılması (profilaktik mastektomi) işlemi benim de önerdiğim ve uyguladığım bir yaklaşımdır. Ancak burada hastanın risk konusunda yeterince bilgilendirilmesi ve hasta onayının alınması önemlidir.

    Bu tür girişimler sırasında eş zamanlı meme rekonstrüksiyonu da yapıldığından hastalarımızda meme dokusunun kaybıyla ilgili bir problem genelde yaşanmamaktadır. Bu tür ameliyatlardan sonra riskin ciddi anlamda azaldığı ancak hiçbir zaman sıfır olmadığı hastaya özellikle belirtilmelidir.